9 Temmuz 2016 Cumartesi

Mutsuzluk nedeniyle kapalıyız

Köşe başında bir dükkan var. Çoook eskilerden, belki 1950'lerden kalma bir kuaför salonu. Adı, sahibinin adıyla aynı; "Madeleine". İçi son derece klasik döşeli bu salonun, tek tük gördüğüm müşterileri hep yaşlı insanlar. Madeleine de çok yaşlı. Belki 1000 yaşında.. Gelip geçerken gördüğüm kadarıyla yavaş yavaş çalışan, kesimden çok sohbetiyle hizmet veren bir yaşlı kuaför kadın. Çoğu zaman, kendi gibi bembeyaz kıvırcık saçlı kocası da yanında olur. İkisi dışarıdan görülecek şekilde baş başa oturur, vitrin camında güneş görünce iki yana sallanan plastik oyuncak çiçeklerin arasında kahve içer, gazete okurlar.

Dükkanın camına bir gün bir yazı asıldı: "hastalık nedeniyle bir süre kapalıyız". Gelip geçerken gayri ihtiyari camına bakıp bu iki yaşlı insanı görmeye alıştığım dükkanın karanlık yalnızlığı içime dokundu ki, bir süre takip ettim. Madeleine'i tanımadığım halde, merak ettim hastalığını. Aylar geçti. Kış geçti, bahar geçti, yaz geçti, son bahar bile geçti ve tekrar kış geldi. Dükkan camındaki yazı değişmeden kapalı kaldı.

Bahar başında, önünden her geçişimizde vitrinde sallanan çiçekleri heyecanla kontrole koşan kızımı uzunca bir süre izlerken, birden alıştığım için okumadığım yazının aslında değişmiş olduğunu fark ettim. Artık "hastalık nedeniyle kapalıyız" yazmıyordu camda, "kalıcı olarak kapalıyız" yazıyordu. Okuduğum ilk an, içimi tarifsiz bir üzüntü kapladı. O an; hiç tanımadığım, değişen moda anlayışı nedeniyle dükkanına yolumun düşmediği, ama gelip geçerken mutlaka gözümün iliştiği bu yaşlı çifti bir daha göremeyeceğimi anladım. Bazı hayatların hikayesini dinlemeden de bilirsiniz; bu yaşlı çift o hikayelerden biriydi. İlle tanışmanız, konuşmanız gerekmez; bu insanları "zaten tanırsınız"..

Madeleine'i düşünerek başladım bu yazıya çünkü bloğumu kapatma kararı aldım. Vitrin camıma asabileceğim tek yazı ise; "mutsuzluk nedeniyle kapalıyız"..

Uzunca bir süredir, kendimi kendim gibi hissetmiyorum. Sanki kişiliğim ikiye bölünmüş gibi. Bir yanda tüm yaşam sorumluluklarının altında tek başına yılmadan mücadele eden, sahip olduklarına şükreden, dünyaya sade ve tasasız gözlerle bakmak için kendini eğitmeye çalışan bir C. var. Öte yanda ise; içi insanların, ülkelerin, dünyanın geldiği noktayı almayan, adaletsizliklerle, kırgınlıklarla dolu "gerçek yaşam"la savaşmaktan, olan biteni kabullenememekten yorgun, umudunu kaybetmemek için çırpınan bir C. var. Hepimiz bu ikilemde değil miyiz zaten..?

Fakat; sadece bu değil. günlük hayatta mutsuzlukla mücadele ediyorum bir süredir ve son zamanlarda bundan çok yoruldum, tükendim. 3 haftalık Türkiye ziyaretimin bana iyi geleceğini sanarken, daha dertli döndüm artık "yuvam" olan bu gurbet ülkeye.. Oysa bu üç haftada tam 10 kitabı devirecek düzeyde "dinlen(diril)miş"ken, hala ve ısrarla hissettiğim: çok ama çok yorgunum, öyle yorgunum ki..! Uyumak, okumak, düşünmemek, herşeyden uzaklaşmak değilmiş mesele.. Mesele içimdeymiş..

3 haftadır ben kendimi tanıyamıyorum. Sadece tek başıma kalmak istedim. Ailemi, kızımı, dostlarımı dahi görmek istemedim. Kimse bana ilişmesin, karışmasın, kimse "anneeeğ" diye bağırmasın, neşeli bir şekilde "yemek hazıııııır" bile demesin. Sadece beni benle bırakın! demek istedim. Taş devrinden bu yana sosyal varlıklarız, bu mümkün mü..?! Ya da normal mi, bir psikolog olarak insanlardan kaçmanın, kendi içine kapanmanın tüm ruh hastalıklarının ilk habercisi olduğunu bile bile..?! Yapamadım. Çünkü öbür C. "şükret, mutlu hisset, mutlu et" diye bangır bangır bağırıyor içimde çünkü sağlıklı insandan "beklenen" bu. Ki; onu da yapamadım. Ne şükredebildim (sanki kapkara bir bulutun altına girmiştim), ne mutlu hissedebildim (herşeyin kötü, eksik, yanlış yönünü görüp durdum), ne de mutlu edebildim (sürekli gergindim, çabuk parlıyordum, tahammül eşiğim inanılmaz düşmüştü).

Kendimi çok zorluyorum. Kendimi iyi bir insan olmak için, huzurlu, sevecen bir insan olmak için, olaylara iyi yönden bakabilmek için çok aşırı zorluyorum. Oysa içimde kor halinde yanan bir endişeler zinciri var. Gelecekle, özellikle özel yaşamımda önümüzdeki 6 aylık süreçte olacaklarla ilgili çok ciddi endişelerim, korkularım var. Önümü çok net göremiyorum ve ailem, psikoloğum, eşim ve dostlarım defalarca ellerini uzatmaya çalışsalar da, aslında kimseden destek alamıyorum ve bu dünyada kendimi yapayalnız hissediyorum. "Her insan yapayalnız doğar ve yapayalnız ölür"e takılmış haldeyim, oysa aradaki upuzun, yaşam denen yolun "kalabalıklığını" göremiyorum.

Oysa fiziksel anlamda yalnız değilim; yakınlı uzaklı bir çok dostlarımla düzenli görüşüyorum, sosyal, girişken bir insanım. Fakat "yalnızlık" dediğim şey aslında "desteksizlik" sanırım; yani gerçekten benim işime yarayacak destek mekanizmalarım yok. İşimde bana süpervizörlük veren bir üstüm yok, evimi temizlemeye bana yardımcı olabilecek biri yok, kızımı acil durumda hiç sualsiz 2 saat "bırakıvereceğim" biri yok, içim daraldığımda kaçıp gidebileceğim sadece bana ait bir zamanım bile yok (en kötüsü de bu belki). Herşeyi tek başıma halletmem ve halime şükretmem bekleniyor. Üstüne de, her an güler yüzlü olmam bekleniyor, her an kibar ve sakin olmam bekleniyor.

Çoğu zaman - özellikle Almanya'da nedense - bunu başarıyorum - Türkiye'de ya yaşamın kaosu, ya aşırı kalabalıklar, koşturmacalı hayat anlayışı ya da insanın en yakını olan ailesine karşı tüm nefretini kusabilme özgürlüğü / patolojisi midir nedir, kendim olamıyorum! Gerçekten evet tam olarak bu; kendim olamıyorum, asıl ben gidiyor, yerime huysuz, olumsuz, tahammülsüz, aceleci, çekilmez bir ben geliyor. Neden böyle, çözemiyorum. Türkiye'ye gidişlerimi bu nedenle azalttım son yıllarda, ailemle görüşmelerimi seyrekleştirdim çünklü bakıyorum uzaktayken sanki daha "yakınız". Çünkü ben kendim gibi davranıyorum, uzaktayken "asıl ben" olabiliyorum. Asıl ben, güzel biri.. Tanısanız koşulsuz seversiniz. Ben de seviyorum.. Ama öteki ben, beni üzüyor.. Bu iki "ben" öyle zıtlar ki, kendimi de çevremi de yoruyor.. Bu iki ben, bir arada olamıyor..

Çok uzadı bu iç dökme. Oysa dediğim gibi, kısaca "mutsuzluk nedeniyle kapalıyız" yazmam yeterliydi.. Zaman zarfı bile belirtmeme gerek olmayan, içimdeki herşeyi özetleyen, kısacık bir not.

Alabileceğim her tür desteği - psikolojik ve fiziksel; almaya çalışacağım. Çünkü önümüzdeki 6-8 aylık süreç beni gerçekten zorlayacak bir süreç. Bazı planlarım var; iş yerindeki yükümü biraz hafifletmek, gerekiyorsa maddi anlamda biraz açılmayı göze alıp bazı ev ve çocuk bakımı işlerine çok sık olmasa bile en azından düzenli rutinde yardımcılar bulmak, en önemlisi de kendime ciddi anlamda rahatlayacağım, "nefes aralıkları" yaratmak ve bunu bir lüks değil, hakkım olarak görmek. O zaman "şükret, mutlu ol ve mutlu et" de bir emir kipi olarak değil, kendiliğinden gelecek hayatıma diye düşünüyorum.

Benim hiç tanımadığım Madeleine'i özlediğim gibi, siz de beni özlerseniz şayet; arayıp sorun lütfen.. Elimden geldiği kadar sizleri okumaya, takip etmeye çalışacağım. Kalın sağlıcakla; sağlıkla, mutlulukla, iç ve dış huzuruyla..


Dipnot. En üstteki görsel bana Madeleine'le eşini de hatırlatan, gittiğim bir cafe'de gördüğüm bir çiftin gizlice çektiğim (evet çok ayıp ettiğim ama dayanamadığım) fotoğrafı. Titreyen elleriyle tekerlekli sandalyedeki eşine dondurma yediren adam, aşkın, sevginin, merhametin, insan olmanın fotoğrafı.. Ortadaki görsel, karısına "şu an aklından ne geçiyor, bir kağıda çizsene" diyen adamın cevaben aldığı kağıdın fotoğrafı. En alttaki görsel ise, kahve içebilecek lükse sahip olsam, kahvemi içinde içmek istediğim fincanın fotoğrafı..

18 yorum:

  1. Çok çok üzüldüm. Fazla yorum yazmasam da çok severek okuyordum. Yeni evin güzel bahçesinde yazılmış yazılar bekliyorduk sanırım hepimiz.
    Türkiye'deyken hissettiklerini ben de aynen ayrı şehirde yaşayan ailemle beraberken hissediyorum. Çözüm bulamadığım ve beni çok yıpratan bir durum bu. Sanırım kendimi gitgide daha Türkiye'ye ait değilmiş gibi hissediyorum. "Uzaktayken daha yakınız" Ne güzel özetlemişsin.
    Umarım geçici bir durumdur bu ve her şey yoluna girer. Ev ve çocuk için destek almak seni çok rahatlatacaktır eminim.
    Belki bir gün dönmeye karar verirsinkim bilir...

    Her şey vönlünce olsun Ceren

    YanıtlaSil
  2. Liebe Ceren ,
    kopf hoch du schaffst das!

    Dieses Lied ist für Dich:
    https://new.vk.com/video4910282_161999092

    Liebe Grüße aus Heidelberg
    A.Sara





    YanıtlaSil
  3. Sen nasil istersen, sana ne iyi gelecekse.
    Sevgiler,
    J

    YanıtlaSil
  4. Umarım iç huzuruna tekrar kavuşursun Ceren dualarım seninle. Türkiyedeki olumsuz şartların insanların üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek lazım ama. İşler sorumluluklar hiç bitmiyor elbette ama yardımcı desteği en azından psikolljik olarak rahatlatacaktır seni. Herşey gönlünce olsun

    YanıtlaSil
  5. Güzel cerenim o kadar iyi anlıyorum ki seni çoğu zaman bende " şükret mutlu ol mutlu et " e odaklanmak istiyorum böyle bir hayat istiyorum bazen başarıyorum bazense derinlerimde boğuluyorum her yer karanlık her yer mutsuzluk... İnsanlar mutsuz zor durumda evet benim her şeyim var şükür edeyim ama onca mutsuzun arasında onca acının ortasında nasıl boşvermişlik içinde mutlu olayım onlara üzülüyorum onları düşünüyorum durumuna geliyorum. Bu " şükret mutlu ol mutlu et " durumu da bunun tam zıttı olan durum da bizim köküne kadar insan olmamızdan ileri gelen bir durum bence. iyi ve güzel bir insan olmak bu acımasız dünya içinde çok zor insan en sonunda önüne bakmayı beceremeyip ordan burdan topladığı dertlerle yine umutsuzluğu mutsuzluğu yanında buluyor. Hep derim kendi kendime içimden bu dünya için fazla kırılganım diye belli ki sende öylesin ama ne yapalım başkaları gibi hissetmeseydik, üzüntülerini paylaşmasaydık daha mı iyiydi? Ben çok mutluyum böyle bir insan olduğum için sende ol çünkü sen olması gerektiği gibi köküne kadar insansın! Kalbim seninle gün içerisinde illa ki aklıma geliyorsun mutlu olması umuyorum mutlu olmanı diliyorum seni seviyorum her şey düzelsin senin için benim için hepimiz için...

    YanıtlaSil
  6. Çok üzüldüm bloga ara vermene... Mutsuz olmana da çok üzüldüm. Ama kendine çözüm yolları bulmuşsun, mutsuzluğun yalnızlığın "desteksizlik" ten geldiğini kavramış ve buna çareler düşünmüşsün. Bunlar iyiye işaret.
    Ben işyerindeki yükü hafifletmekten çok komple farklı bir yerde çalış derdim. Sana bir gün yaptığı o numarayı unutmadım.
    Bir de fizyolojik durumların psikolojiyi ne kadar etkilediğini de unutma. Şekerin sürekli inip çıkması insanda asabiyet de yapar, tahammülsüzlük de yapar, mutsuzluk da yapar.
    Kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor ve sana kolaylıklar diliyorum.

    YanıtlaSil
  7. Seni tek tek kaybediyor olmam beni üzüyor. Aslında senin bu halde olmana üzülüyorum. İyi olmanı, huzuru bulmani ve eskisi gibi olmani çok isterim.. Keşke yapabileceğim bir şeyler olsa.. Kelin ilacı olsa misali...

    YanıtlaSil
  8. ceren, seni seviyorum, her şeyin normalleşeceğine yürekten inanıyorum..

    YanıtlaSil
  9. Birebir ne durumda olduğumu okudum senin kaleminden. Aslında bu uzunlukta bir yazı dahil hiçbişeye tahammülüm yok ama baktım beni anlatıyosun, sonuna kadar okudum. Hiç kal falan demicem, fırsatın varken neden kaçabiliyosan kaç valla, ülke gündemi, eğitim, sağlık, çevre katliamı, yangınlar, şehit haberleri, vatandaşlık mevzuları, yolsuzluklar, durduk yerde gelen zamlar,kayıp çocuklar falan tükenme noktasındayım, keşke fırsatım olsa da biraz farklı bir ülkede yaşayabilsem ama şimdilik böyle bir umudum yok maalesef. O yüzden git, dinlen, sonrası sana kalmış, canın ne isterse. Çok öpüyorum:)

    YanıtlaSil
  10. Ceren, seninle ilgili senin haberin olmayan bir anım var, yazılarını okurken hep belki bir gün yazarım, belki yazmam diyordum ama başka söyleme fırsatı bulamama ihtimalim oluşunca şimdi yazmaya karar verdim.

    Bir gün İstanbul'da vapura binerken iskelede bir çift gördüm, yanlarında da pusette bir bebek. Çift aralarında ingilizce konuşuyorlardı. Bu sırada bir sokak çocuğu yanlarına geldi ve kadına sorular sormaya başladı, kadın cevap olarak pusetteki bebeğin kızları olduğu, eşinin Alman kendisinin ise Türk olduğu, aslında Almanya'da yaşadıkları gibi şeyler söyledi. Çocuk bebeğin elini tuttu ufak ufak sevdi sonra gitti. Bu sırada kadının çocukla konuşma tarzı, bakışları, gülümsemesi, kibarlığı, sıcakkanlılığı beni çok etkiledi. Ben 'ne kadar iyi, ne kadar güzel bir insan' diye düşünüp durdum.
    Bu olaydan çok sonra senin yazılarını keşfettim. Bu sırada senin de Alman biriyle evli olduğunu, aranızda ingilizce konuştuğunuzu, bir kızınız olduğunu ve Almanya'da yaşadığınızı öğrenince iskeledeki kadınla senin aynı kişi olduğuna aksine ihmal vermeksizin inandım çünkü senin yazılarını okudukça iskeledeki kadına yakıştırdığım sıfatları sana da yakıştırıyordum ve o kadında olmasına ihtimal verdiğim dünya görüşü, yaşayış tarzı sende de vardı. Bu inanışım uzun süre devam etti ta ki eski yazılarından birinde eşinle fotoğrafınızı görene dek. Boy, kilo gibi özellikleriniz iskeledeki çiftle tıpatıp olmasına rağmen tek fark var: hatırladığım kadarıyla o kadın esmerdi sense baya bembeyazsın. :)

    Çok uzattım sanırım ama umarım işler tekrar yoluna girer. Umarım çok mutlu-huzurlu olursun. Bu işin içinden çıkabilecek güçte olduğuna da inanıyorum. Bir de 'Mutsuzluk nedeniyle kapalıyız' değil de 'Mutsuzluk nedeniyle ara veriyoruz' olmasını diliyorum, içinden en ufak dönmek geldiği anda lütfen dön. Dönmezsen de, bütün yazılar için çok teşekkür ederim, gerçekten hepsi bana ya mutluluk ya bilgi ya üzerine düşünmek için bir konu verdi ya da yol gösterdi.
    Sevgiler, kucak dolusu öpüyorum.

    YanıtlaSil
  11. Sevgili Ceren,

    Yazdıklarını yavaş yavaş okudum. Anlamak için arada durup düşünerek. O kadar kendim gibi hissettim ki. Daha doğrusu, öyle birebir yazmışsın ki aslında benim de hissettiklerimi. Şaşırdım.

    Mutsuz hissetmene ve artık yazılarını okuyamayacak olmama üzüldüm. Dün Defne'ye gönderdiğin zarfı buldum, içindeki tatlı kartın, minik kedili kitabın. Zarfın arkasına baktım hemen, neyse ki adresini yazmışsın. Sevindim. Defne ve ben, sen ve Maya için bir şeyler göndermek istiyoruz. Mutlu olmana minicik bir katkısı olur belki.

    Bu aranın, tümüyle bir ayrılık olmadığını umuyorum. Seni anlıyorum, uzun zamandır bir şeyler yazma isteği yok benim de içimde.Aslında otomatiğe bağlamış ama kendini unutmuş birini görüyorum ne zamandır aynada. Defne'nin mamasını yedir, ilacını ver, patpat masajını yap, uyut... derken günler bir rutin içinde devrilip duruyor. Ve ben sadece izliyor gibiyim.

    Tekrar mutlu hissedip gülümseyebileceğimiz günler görmeyi diliyorum. Kendimizi de sevmeyi unutmadan, hırpalamadan.

    Not: Uzakta da olsak, haberleşemesek de; benim için değerli olduğunu bilmeni istedim.

    Dostçakal, sevgiler...

    YanıtlaSil
  12. Umarım kısa zamanda kendini kendin gibi hissetmeye mutlu olmaya devam edersin. Bilmiyorum herkes bu süreçlerden geçiyor mu ama bana tanıdık duygular geldi. Uzun zamandır özellikle annemin yanındayken mutlu gibi davranıyorum neşelendirmeye çalışıyorum. Etrafımda insanlar varken tek derdim eve gidip yatağıma kavuşup uyumak. Hatta kaçış olarak işi bile kullanıyorum. Daha bir dürü problem ama yardım almayı düşünmemin vakti geldi sanırım. Yoga ile biraz sakinleşmeye çalıştım ama bu kez hoca ne dese zırvalıyor moduna gelince onuda bıraktım :D Ruhla bedeni bir tutup hepsiyle ilgilenmeye kalması sanırım beni delirtti :D
    Umarım dönersin ben seni özlerim

    YanıtlaSil
  13. Ceren her şeyi kapat git ama ne olur kendini kapatıp gitme! Aksine her şeye inat açıl, saçıl, dökül içindeki her şeyi dışarı at! Hiçbir şey kolay değil, geçecek demekle her şey bir anda geçmiyor. Ama sen de biliyorsun eninde sonunda geçiyor işte! Bir süre kabuğuna çekilmek iyi gelir belki ama tekrar yazmasan da o kabuğun içinde fazla kalacağını sanmıyorum çünkü tanıdığım kadarıyla sen hayat dolusun! Bir süre durmakta hiç sorun yok ama çok abartmadan yola devam etmeye geri dön!

    YanıtlaSil
  14. Offfff bunlar hep gökyüzünün işleri!merkür gerilemesi,bilmem ne retrosu🙄 Bir de Türkiye'nin enerjisi!!!!senyine de şanslısın kendin olabilme şansın var!ben hep o koşturmada telaşta annemi babamı kardeşlerimi de mutlu etmeçabasında ve 28aylık çocukla!ve yakında kreşe ve işe başlayacak olmamızla!la la la....hepimiz biryerlerde tıkanıyoruz.sonra tutunuyoruz bir şekilde.geçen gün sanki bu evlilik ve çocuk bana ait değil ben sadece oyun oynuyorum ama oyun ne Zaman bitecek bilmiyorum gibi hissettim kendime dışardan bakınca!benim zorlanarak bıraktığım yakınımda ailem var ama o kadar çok benimsemişim ki mira ile olmayı huzursuz oluyorum ayrı olunca da!bence bu sürekli Yanyana olmakla alakalı.diyeceğim o ki bıraksan da kafanda oluyor çocuk!ama yanındayken de kendi kendine kalamadığın için yorgun ,mutsuz ,bitkin hissediyorsun....en son kitap ne Zaman okudum,en son kendime ne aldım ,en son kendimi alıp nereye gittim hatırlamıyorum😞Bu gece arkadaşlarımla buluşacaktım mirayı eşime bırakıp ama dışarda yemeğe gitmiş söylemedi bile!!!!!oturup sinirimden ağlıyordum ki aklıma geldin sayfana baktım bir de bu yazıyı gördüm😞Umarım iyi şeyler olur,ihtiyacınız olan kişiler sizi bulur🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻 aklımızda dualarımızdasın.sevgiler.kapama bloğu,mailadresini de bilmiyorum.haber et bize iyi olduğunu 🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻🙏🏻

    YanıtlaSil
  15. Geçici bir durum olduğuna inananlardanım yazmak her aman iyi gelir bugün olmasa da yarın ya da sonra ki gün elbet elin yine bloğuna gidecek o güne kadar kendini kendinle tedavi edebilmen kendine yaptığın en büyük iyilik olacaktır. Kendine dikkat et ve arayı çok uzatma ;)

    YanıtlaSil
  16. Maalesef ki şimdi okudum suçlu suçlu... Ama bundan sonraki yazdıklarını henüz okumadan buraya şunu deme ihtiyacı hissettim, kendini suçlamamalısın. Bu maalesef ki benim de son zaman zaman içine düştüğüm bir ruh hali :(( Ve yazmasan da bırak bloğun açık kalsın ki çok darlandığında hiç kimse yokmuş gibi yazıp içini dökebilesin... Ve biz seni okumayı seviyoruz, yazılarından tanıdığımız Ceren'i de seviyoruz ki eminim yüzyüze görsek nasıl severiz. Şifa diliyorum, sana da kendime de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Yüzyıllık konak.. Şifamı az çok buldum gibi bu blogdan hatta genel anlamda teknolojik yorgunluktan uzaklaşınca ;)

      Sil
    2. Çok Mutlu oldum. Ne iyi yapmışsın. Benim de düşündüğüm şeyi yapmışsın. Bu sosyal medya artık bence amacını çok aşmış durumda ya da asıl icat amacını devşirmiş durumda belki de. Uzaklaşmak gerek. Kendi haline kalmak gerek...

      Sil